![]() |
Film afişi |
Bir
film düşünün toplam süresi boyunca alt metin ile bezeli olsun, çekildiği yılda
bulunduğu ortamı veya yerleşim yerini tüm çıplaklığı ile anlatsın, içerdiği
karakterlerinin keskin çizgileri ile kendi hayatlarına yön versin ve böylece
ortaya oldukça öngörü sahibi bir durum eleştirisi ortaya çıksın.
Başrollerinde
Sadri Alışık ve Ayla Algan’ın yer aldığı 1966 yapımı “Ah Güzel İstanbul” tek hikâye
üzerinden genel bir değerlendirme yapan oldukça samimi bir film olarak dikkat
çekiyor. Dönemin İstanbul’unu İstanbul yapan iyi-kötü fark etmeksizin bütün
niteliklerini çekinmeden ve farklı bir yorum katmadan olduğu gibi aktaran bir
Atıf Yılmaz filmi. Türkiye sinemasının öncü yönetmenlerinden biri olarak
tanıdığımız ve yüzlerce film çeken Atıf Yılmaz’ın filmografisinde bu film
önemli bir yer tutar.
Film
belki çekildiği yılda hedeflenen ilgiyi görememiş ve yapımcılarını zarara
uğratmış olsa da o zamana ve ileriye yönelik yapılan tespitler çok tutarlıdır. Özellikle
müzik alanında yapılan tespitler dikkate değerdir. Sadri Alışığın oynadığı
karakter Haşmet İbriktaroğlu bulunduğu zamana ayak uydurmamış “eski kafalı”
biri olarak seyirci karşısına çıkar. Filmde sıkça hobilerini yaparken görünür.
Bunların arasında sigara içmek ve piyano ile beste yapmak vardır. Dostlarıyla
sık sık rakı sofrasına oturur. “Gündüz çorbacı gece meyhaneci” Rıfkı’nın dükkânında
sabahları çorba içer. Film de aslında Haşmet’in orada bulunduğu bir günde
başlar. Herhangi bir kurum adına çalışmaz, tamamen özgür bir hayatı vardır
fakat buna rağmen oldukça rutin sayılabilecek bir yaşam sürer. Sattığı malikânesinin
yanında ufak bir gecekonduda birkaç eşyası ile yaşar. Bu eşyalardan en ilgi
çekeni kuşkusuz piyanodur. Haşmet seyyar fotoğrafçılık yapar. İşini severek
yaptığını hissettirir. Haşmet, Ayla Algan’ın canlandırdığı genç ve küçük bir
yerleşim yerinden İstanbul’a yeni göç eden, hayallerinin peşinden ne olursa
olsun giden bir karakter Ayşe Goncagül ile işini yaptığı sırada karşılaşır.
Ayşe artist olma hayali ile yaşar ve seyyar fotoğrafçı Haşmet’ten
fotoğraflarını çekmesini ister. Cüretkâr pozlar vermekten çekinmeyen çünkü bu
pozlarla hayallerine kavuşacağına inanan Ayşe, gönlü oldukça saf genç bir kız
olarak İstanbul macerası kötülüklerden çıkmaz. Ayşe artist olmak için bir
yarışmaya gireceğini söyler. Oğuz isimli
karakter bu yarışmayı düzenler ve kısa süre sonra kendisinin sağlam pabuç
olmadığı anlaşılır. Haşmet Ayşe’nin güvende olmasını ister bu sebeple evine
davet eder ama onu orada fazla tutamaz. Ayşe bir mekanda şarkıcı olarak
çalışmaya başlar. Haşmet piyanoda besteler yaparak Ayşe’nin kariyerinde
yükselmesine olanak sağlar. Filmin tam bu anında olanlar özellikle müzik
sektöründe yozlaşmayı gün ışığına çıkarır. Haşmet’in besteleri bulunduğu zamana
göre biraz demodedir. Ayşe’nin patronu ona çağa uygun müziklerle gelmesini
ister. Yani Modernleşme kavramı Haşmet ve Ayşe’yi ayırır. Bu da demek oluyor ki
bu iki karakter birbirlerinden zıt iki olguyu temsil ediyor. İki zıt kutbun
birbirini çekmesi gibi aslında Haşmet ve Ayşe de ne kadar uzak kalsalar da
birbirlerini çekerler ve filmin sonunda buluşurlar.
Filmde
geçmişe yapılan vurgu bu filmi gerici yapmıyor. Bunun nedeni içinde bulunduğu
zaman diliminde sosyal ve kültürel durumlar olduğu gibi bir geçiş döneminde
veya çatışma halinde seyirciye sunuluyor. Modernleşmenin özellikle müzik
alanında yaygınlaşmaya başlaması film tarafından vurgulanıyor. Film bu
modernleşmeye salt kötü olarak bir imaj kazandırmaması bu filmi gerici
yapmaktan uzaklaştırıyor. Ortada bir sistem eleştirisi olsa da yozlaşmış
bütünler de film tarafından kusursuz olarak çizilmiyor. Haşmet karakteri
hayatında yeniliklere açık olmayan bir karakter olarak seyirciye sunuluyor.
Yaptığı günlük aktiviteler hiç şaşmadan gerçekleştiriliyor. Fakat bir istisna
var... Haşmet, Ayşe ile ilişkisini daha önce hiç olmadığı kadar çok
ilerletiyor. Sahilde geçen bir sahnede sigarayı kıs süreliğine de olsa
bırakıyor ki film boyunca dudaklarının arasından düşürmediği sigarasını öyle
bir anda bırakması seyirciye ince bir mesaj veriyor. Ayşe için “Kendime yeni
bir iş bulacağım” diyerek kendi yaşam biçimini bile değiştirmeyi göze alıyor.
Özgürlüğünden modernleşme adına vazgeçme noktasına geliyor. Bulunan durum ne
kadar umutsuz olunursa olunsun her an her şey değişebilir. Bu değişimin iyi
veya kötü olduğunu kimse bilemez tabii.
Filmin
kadın konusuna yaklaşımı muğlakta kalmayıp keskin çizgiler ile bezeniyor. Ayşe,
küçük bir yerleşim yerinden koca bir şehre, İstanbul’a tek başına göç eden bir
kadındır. Artist olmak isteyen Ayşe bu sebeple kendi ideallerinin peşinden
gitmeye karar verir ve göç kararını bu şekilde alır. Buraya kadar anlaşılan şey
kadın karakterin kendi ayakları üzerinde durabilmesidir ama çok geçmeden hedefi
için attığı adımlarda hem tökezleyen bir kadın karakter olarak görünüyor.
Artist yarışması düzenleyen Oğuz karakterinin niyetinin farklı olması ilk engel
olarak sayılabilir. İş bulduğu yerde farklı bir evde, yeni bir ev arkadaşı ile
kalmaya başlar. Ev arkadaşının sevgilisi tarafından tacize uğrar. Filmin genel
atmosferinde kadınlara karşı takınılan tavır büyük oranda böyle. Güçlü olmaya
çalışan kadınların hep ezildiği bir İstanbul portresi çizilmiş. Kadınlar öyle
ki, söz hakkına da sahip değiller. Ayşe’nin intihar ettikten sonra hastane
sahnesinde kendi cümlelerini değil de önceden hazırlanıp ufak bir kağıt
parçasına yazılan sözcükleri basına anlatır ve kendisine yalan söylettirmesine
izin verir. Şarkıcı olur belli bir şöhrete kavuşur, arkasında ona beste yaparak
ayakta kalmasını sağlayan kişi erkektir. Filmin genelinde cinsiyetçi bir
yaklaşım var ve bu sadece kadınlardan değil, çoğu seyirciden olumsuz not
almasına sebep olur. Bu konuda filmin tek artısı kadın senariste sahip
olmasıdır.
10
Uluslararası Bordighera Gülmece Filmleri Şenliği’nde jürinin özel olarak
verdiği “Gümüş Ağaç Ödülü”nü almayı başarır. Hem senaristlik hem yönetmenlik
yapan Safa Önal bu filmin senaristlerinden biridir. Senaryosunu yazdığı 395
film vardır ve bu alanda rekor sahibidir. Filmin bir diğer senaristi Ayşe Şasa
ise o dönemdeki nadir kadın senaristlerden biridir ve filmde önemli bir kadın
karakterin olması onu film için daha da önemli bir hale getirir. Safa Önal ve
Ayşe Şasa filmin senaristleri olarak iyi bir iş çıkarıp tam puanı hak ediyor.
Filmin
mekanlarından ve çekim tekniğinden bahsetmek gerekirse, film daha ilk dakikadan
kasvetli iç mekandan başlıyor, hemen sonrasında ise güzel İstanbul manzarasıyla
insana “oh” dedirtiyor. Filmin büyük bir kısmı iç mekanlarda geçiyor. İç
mekanların detayları özenli hazırlanmış. Dekorlar oldukça şık ve ilk sahnede
olduğu gibi insanı sıkan cinsten değil. Ayşe’nin şarkı söylediği yer oldukça
güzel. Haşmet’in kaldığı gecekondu küçük, mütevazı ve bir o kadar da ustaca
dizayn edilen eşyalarla konumlandırılmış. Dış mekanlar genellikle sahil
kesimlerinde ve İstanbul’un canlı sokaklarında geçiyor. Sahil filmin afişinde
de ana tema olarak tercih edilmiş. Basit çekim açıları ile filmin anlatmak
istediğine odaklanılmış. Fazla geniş açı kullanılmaması seyircinin dikkatinin
dağılmasını önleyici niteliktedir. Karakterlerin yüzüne yakın plan çekim
yapılarak mimiklerini ve hisleri seyirciye aktarılmış. Haşmet ve dostlarının
rakı sofralarındaki çekim açıları bu sahnelerin vuruculuğunu artırmış. Sahnelerdeki
ışık kullanımı filmin çekildiği yıla göre takdir edilesidir. Filmin adının “Ah
Güzel İstanbul” olması keşke daha bol İstanbul manzarası içerseydi dedirtiyor.
Görüntü yönetmeni Gani Turanlı’nın Türk sinemasında çok fazla emeği olduğu
görülür. Bu filmde de iyi bir iş çıkarmış, olumlu yönleri olumsuz yönlerine
ağır basan bir eser çıkarmış ortaya.
Filmin
kurgusu film için vurucu bir noktadır. Bu konuda kurgucu İsak Dilman işini iyi
yaptığını kanıtlayarak filmi bir bütün olarak bize sunar. Filmin seyirciyi
sıkmamasında kurgu önemli bir role sahiptir.
Sadri
Alışık alışıldığı gibi usta işi bir oyunculuk sergilemiş ve filmin bütününü
sırtlayan isim olmuş. Onun derdi ile seyirci dertlenir, onun mutluluğu
seyircinin mutluluğu olur. Haşmet sigarası, adabı, eski toprak davranış ve
konuşması ile karizmatik bir kişilik olmuş. .Ayla Algan’ın ise o zamana göre
daha yeni ve tecrübesiz denebilecek bir aktris olarak zor bir rolün üstesinden
gelmiş. Yan roller ise biraz sönük kalmış. Filmin sadece Haşmet ve Ayşe’ye
odaklanması buna gerekçe olarak gösterilebilir. Başarılı yan rollerde bir iki
isim sayılabilir. Ayşe’yi taciz eden kötü adamın bakışları seyirciyi gererek
amacına ulaşıyor ve bir sürü kötü karakterin olduğu İstanbul atmosferinde
korkutucu bir tipleme ortaya çıkıyor. Haşmet’in rakı sofrasına oturduğu
arkadaşlarından bereli olanının da mimikleri çok başarılı ve gülümsetiyor.
Müzikler
bir kara komedi filminde olması gerektiği gibi değildi. Müzik seçimleri çok
genel ve klasikti. Haşmet’in bestesi diye karşımıza çıkan müzikler bilindik ve
güzel müziklerdi. Filmin başlarındaki jenerik müziği filmde sunulan hava ile
uyuşmuyor. Çok ağır ve hüzünlü bir müzik gibi insanın kulağına geliyor.
Medeniyet Pansiyonu sahnelerinde müzik seçimleri filmin genelinde kullanılan
müziklerin aksine başarılıydı.
İstanbul’un
iç ortamını, çatışmalarını, kültürel ve sosyal değişimleri, yozlaşmanın ve
modernleşmenin varlığını iki karakter üzerinden oldukça başarılı bir şekilde
aktarmayı başararak mesajını sade bir biçimde seyirciyle aktaran filmin amacına
ulaştığı söylenebilir. Çok duru bir filmin ortaya çıkmasında kamera arkası
ekibinin emeği olduğu çok aşikârdır. Ufak tefek olumsuz yönlerinin dışında film
kusursuz bir hâl alarak alkışı hak ediyor. Filmin herkes tarafından izlenmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Kara
komedi tarzında sayılan bu film bu tür filmler arasında başarılı bir örnek
olarak teşkil ediyor. Karakterlerinin ince ince işlenip sona doğru kaderlerinin
kesişmesi ancak iyi yazılmış bir senaryonun eseri olabilir. “Ah Güzel İstanbul”
yönetmen Atıf Yılmaz’ın dokunuşları ile sade ve anlaşılır bir film olur. Filmin
izlenebilir olmasında oyuncular da büyük bir etkendir. İki başrol oyuncusu başarılı
performans sergilemiş. Filmin gelişen olaylar ve şartlar neticesinde mutlu sona
bağlanması ise biraz aceleye getirilmiş. Süresi biraz daha uzatılarak daha
detaylı işlenerek aktarılabilseydi film bir üst seviyeye çıkmış olurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder